Makinelerin İnsanlaşması

30 Apr 2016

Geçtiğimiz günlerde Vehbi Koç Vakfı Bilim Ödülü, Prof. Dr. Kamil Uğurbil’e verildi. Prof. Uğurbil’i ABD’deki Minesota Üniversitesi’nde manyetik rezonans görüntüleme (MR) çalışmalarından tanıyoruz. Kendisi kimsayal fizikçi. Ödül de manyetik görüntüleme alanına katkılarından ötürü kendisine verilmiş.

Prof. Kamil Uğurbil, Herkese Bilim Teknoloji dergisine (4. sayı) verdiği röportajda, “bedende milimetrenin altı küçüklükteki bölgelerde olan bitenleri araştırıyoruz” diyor. Üniversite laboratuvarında kullandıkları manyetik görüntüleme cihazının 10.5 Tesla gücünde olduğunu söylüyor. Hastanelerde kullanılan MR cihazlarının gücünün 1.5 Tesla olduğunu düşünürsek 10.5 Tesla’nın ne kadar büyük bir gücü ifade ettiğini anlayabiliriz.

Bu kadar büyük güçte manyetik görüntüleme cihazı demek, vücudun en küçük ayrıntısına kadar daha yüksek çözünürlükte görüntüler almak demek. Milimetre altı ölçekte görüntüleri daha yüksek çözünürlükte alacaksak eğer, o zaman vücudumuzda şimdiye kadar çözülmemiş, sırrını şimdiye kadar saklayabilmiş organlarımızın sırrına erişebileceğimiz anlamı çıkıyor.

İnsan beyni, sırrını şimdiye kadar çok fazla açık etmemiş, gizemli bir organ hala. Manyetik görüntüleme alanındaki gelişmeler doğal olarak beynin nasıl çalıştığı, nöron hücrelerinin nasıl davranış gösterdiği, bunların öğrenmede nasıl davrandığı gibi sorulara da cevap verecek. Beyin hücrelerinin biyolojik fonksiyonlarının tam olarak çözülmesi, haritalanması bizi çok farklı boyutlara taşıyacaktır. Biyolojik taraftan makine/bilgisayar tarafına etkisi olacaktır. Bu gelişmelere bağlı olarak, yapay zeka alanında örneğin insanın öğrenme biçimini taklit eden yapay sinir ağları (Artificial Neural Networks-ANN) için farklı algoritmalar, farklı mimariler geliştirilecektir. Şimdilik, elimizde bulunan nörobiyolojik verilere göre tasarladığımız, “insanın nöronları böyle çalışır, böyle sinyal gönderir, o halde böyle simüle edilebilir” gibi olan bilgilerimiz, manyetik görüntülemedeki gelişmelere bağlı olarak değişecektir. Tam burada Uğurbil’e kulak vermek gerekir.

Prof Uğurbil kendisine sorulan “çalışmalarınız yapay zeka çalışmalarına katkıda bulunuyor mu?” sorusunu şöyle yanıtlıyor: “Evet, dolaylı olarak. Biz yapay zeka üzerinde çalışmıyoruz fakat yapay zeka araştırmalarının, beynin nasıl çalıştığı konusunda bilgilere ihtiyacı var. Bu konuda bizim bulgularımız, yapay zeka için de son derece önemli”.

Şüphesiz ki tasarımlarımız şimdiye nazaran çok daha karmaşıklaşacaktır. Ve o karmaşıklığı hesaplayacak güçte, karmaşıklığın üstesinden gelecek büyüklükte belleklere sahip olan makinelere ihtiyacımız olacaktır. Şimdiki basit tasarımda bile zorlanan makinelerin yerini daha güçlü makineler alacaktır. İnsan beynine yakın ya da eşit düzeyde bir bilgisayar/makine düşünebiliriz.

Peki o zaman ne olacaktır?

Önce Prof. Uğurbil ne demiş ona bakalım: “Yapay zeka, içinde yaşadığımız dünyayı belirgin ve dinamik bir şekilde değiştirecek. Bu tıpkı sanayi devrimi gibi bir devir olacak ve toplumları yeniden yapılandıracak, çalışma biçimlerimizi değiştirecek, büyük yapısal değişiklikler yapacak. Bunun özellikle askeriyedeki uygulamaları kaygı verici. İnsanlık bu yeni devrime adapte olacak. Endişelenecek yönü tabii ki var. İnsanlığın iyiliğine de kötülüğüne de kullanılabilecek”.

İşte o zaman, insan gibi düşünen, insan gibi çıkarımda bulunan, sağduyu sahibi makinelerin ya da diğer ifadeyle robotların geliştirilmesi mümkün olacaktır. İnsanın insan olması çok uzun sürdü. Üremesi, medeniyetler kurması, avcılık yapıp karnını doyurması, tarımsal üretime geçmesi, ev-bark-şehirler kurup bir arada yaşamayı öğrenmesi, endüstri toplumu kurması gibi süreçler insanın binlerce yılını aldı. Makinelerin insanlaşması bu kadar sürmeyecektir.